COVID 19: HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK MI?

Küresel bir salgının yaşandığı günlerde her birimize çok farklı kaynaklardan çok farklı enformasyonlar geliyor. Özellikle twitter ve whatsapp ve diğer sosyal medya araçları bu konuda başı çekiyor. Zaman zaman da ülkemizde ana akım medya olarak tanımlanabilecek televizyon ve gazeteler de bu enformasyonun aktarımında ve yayılımında rol oynuyorlar. Bu enformasyonların birçoğu da manipülatif, dezenformatif ve çarpık ve komplo teorileri barındırıyor. Her biri de ilginç bir şekilde (araştırma konusu olmalı anlamında) farklı toplumsal sınıflara  ya da toplumsal statüleri ve rolleri farklı olan bireylere yönelik. Bir başka ifadeyle her toplumsal sınıfın kendine ait bir komplo teorisi var.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım şey özetle Çin’in Wuhan kentinden tüm dünyaya yayılan ve pandemi haline COVID 19 yalnızca bir sağlık sorunu olmaktan çıkmış durumda. Çin dışındaki ülkelere yayılması ve yaygınlaşmasıyla birlikte (kabaca Şubat başı) bir çok tartışma da gündeme gelmeye başladı. Bu tartışmalar; birtakım komplo teorileri, pandemi vb. durumlarında demokratik sistemlerin yetersizliği, özelleştirilen sağlık sisteminin toplum sağlığı konularındaki yetersizliği, kapitalist sistemin açmazları ve kabaca 18. yüzyıldan beri içinde yaşanan dünyanın sonunda geldiği yönünde. Bu tartışmaların vardığı nokta da COVID 19 pandemisi sona erdiğinde artık başka bir dünya olacak tahayyülü. Bu tahayyül de dile getirenler bağlamında baktığınızda aslında farklılaşmakta. Yani dünyaya karşı duruşu farklı, statüsü, rolü, ideolojisi farklı her bir birey, toplumsal grup, sınıf ve toplumun bu tahayyülü diğerinden farklı.

Bu yazıda yukarıda belirttiğimiz tüm hususlara yönelik bir kapsam ortaya koyabilmemiz mümkün değil. Yalnızca tek bir komplo teorisi eleştirisi üzerinden giderek kapitalist sistemin nereye evrilmekte olduğuna dair bir projeksiyon ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Birkaç gün önce 30 yılı aşkın arkadaşlıklarım üzerine oluşturulmuş whatsapp grubunda dünyanın en zengin bir kaç isminden bir olan Microsoft’un kurucusu ev sahibi Bill Gates’in 2015 yılında TED de yaptığı konuşma videosu paylaşıldı (Bu linkten o konuşmaya erişilebilir,  https://www.ted.com/talks/bill_gates_the_next_outbreak_we_re_not_ready?language=tr)

Videoyu izlediğinizde berrak bir zihne sahip değilseniz ve güçlü bir bilgi altyapınız yoksa Bill Gates’in COVID19 pandemisini daha önceden bildiğini, hatta sağlık sektörüne yapmış olduğu yatırımlarla ilgili bazı haberleri de okumuşsanız bu pandeminin arkasındaki isim olduğu iddiasında bile bulunabilir misiniz. Bu videodan yalnızca bir gün sonra da Türkiye’de “Beyaz Türkler” arasında birbirlerine gönderilen bir whatsapp paylaşımı haberi yayımlandı. (habere bu linkten erişebilirsiniz, https://www.bundlehaber.com/detay/772c3471-9672-420a-9ee4-e4bf1fd7a1c3?l=1) Bu komplo teorisinde de Bill Gates’in 2018 yılında John Hopkins Üniversitesiyle birlikte COVID 10 simülasyonunu yaptıkları dile getirilmekte.

Peki durum bu mudur? Yoksa yalnızca bir akıl aldatmacasıyla mı karşı karşıyayız?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi güçlü bir bilgi altyapısı ve bu tarz kriz durumlarında en çok ihtiyaç olan berrak bir zihne sahip olmadığınızda ve kendinizi çaresiz hissettiğinizde kolaylıkla yukarıdaki gibi komplo teorilerine inanabilirsiniz.

Somut olgular var bildiğimiz. Bunlardan birincisi enformasyonun bireyler arasında, toplum içinde ve toplumlar arasında yayılımının eş anlı ve aynı düzeyde olmadığı. Yani her birimizin enformasyona erişim hızımız, erişim miktarımız birbirinden farklı. Toplum içinde sosyo demografik farklılıklarımız bunu belirlerken, toplumlararasında ise ekonomik refah seviyesi, teknoloji üretebilme kapasitesi gibi faktörler bunu belirlemekte. Dolayısıyla ne bireyler ne de toplumlar enformasyon sahipliğinde eşitler. Bu da enformasyon zengini ve yoksulu kavramlarını ortaya çıkarmaktadır. Enformasyon zengini sahip olduğu sosyo demografik özellikleriyle enformasyona toplumun diğer üyelerinden daha önce erişebilen ve bunun avantajlarında yararlanabilendir. Enformasyon yoksulu ise sosyo demografik özellikleri dolayısıyla bir toplum da enformasyona en geç erişebilen ve edindiği enformasyon miktarı en düşük olandır. Örneğin en çok enformasyon üretilen K. Amerika’daki ABD bir enformasyon zengini iken Afrika’daki Çad bir enformasyon yoksuludur. ABD içinde Jeff Bezos, Bill Gates, Mark Zuckerbeg, Donald Trump bir enformasyon zengini iken Kansas City’deki köylü ise enformasyon yoksuludur. Verdiğim örnekler enformasyon zengini ve yoksulu katmanlarının en üstündeki ve en altındakilerdir. Enformasyon zenginliğinin ve dereceleri bulunmaktadır. Ve her birimiz bu derecelerden birinde yer alırız.

Yukarıdaki komplo teorisi özelinde merkezde yer alan Bill Gates bu anlamda enformasyon zengini kategorisinde en üst derecede yer alan biridir. (Burada bir parantez açarak bir çok komplo teorisinin merkezinde yer alan Rockefeller, Rotschild vb. isimlerin de benzer özelliğe sahip olduğunu hatırlatmak gerekir.)

İkinci bir açıklamaya da kapitalizmin hali pür melaline ilişkin ihtiyaç duyulmaktadır. Kapitalizmin bugünkü neo-liberal halinin, 1920’ler, 50’ler ya da 70’lerde olduğu gibi kriz halinde olduğu vakıadır ve bu hususta neredeyse herkes hem fikir halindedir.

İkinci dünya savaşı sonrası son sömürgelerin bağımsızlık hareketi ve bağımsızlığa kavuşmaları, eski sömürge yeni bağımsız ülkelerde yükselen milliyetçi hareketler ve millileştirme politikaları, İkinci Dünya Savaşının yaptığı yıkım kapitalist sistemi bir açmazla karşı karşıya bırakmıştır. Klasik sömürge politikaları artık yürümemektedir. Özellikle eski sömürgelerin yeni bağımsız devletler olarak örgütlenip Bağlantısızlar grubunu oluşturmaları ve BM’de ne ABD liderliğindeki Batı Bloku’nun ne de eski SSCB liderliğindeki Doğu Bloku’nun istediği kararları aldıramaması ciddi bir rahatsızlık yaratmaktadır. Ayrıca eski sömürge, yeni bağımsız devletler Batı’yı “insan kaynağımızı ve tüm doğal kaynaklarımızı sömürgeleştirdiniz, zenginliğinizi bizi sömürmesine borçlusunuz o halde bu zenginliği bizimle paylaşmalısınız” eleştirisi yapmaktadır ve ülkelerinde bulunan Batılı şirketlere ait ne varsa hepsini millileştirmektedir. Kısacası kapitalizmle ciddi bir tehditle ve krizle karşılaşmıştır.

Acaba bu kriz nasıl aşılmıştır? Kapitalizmin bu eleştirilere cevabı nedir? Kapitalizmin bu zor zamanlarında iki grup bilim insanının (akademisyen) öne çıktığını görürüz. Birinci grup siyasetbilimcilerdir: modernleşme kuramları çerçevesinde dünya üzerindeki ülkeleri gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş gibi kavramlarla sınıflandırmışlardır. (Bunların başında Samuel P. Huntington gelir, esas şöhretini de buna borçludur) İkinci gruptakiler ise iletişimbilimcilerdir. İletişimbilimciler teknoloji merkezli araştırmaları başlatarak gelişme, kalkınma gibi olguları teknolojiyle ilişkilendirmişler ve kapitalist ülkelerin sahip olduğu refahın Batının sanayi devrimi sonrası gerçekleştirdiği teknolojik atılımla ilişkili olduğunu iddia etmişlerdir. Bu iddia çerçevesinde “eğer az gelişmiş, gelişmekte olan ülkeler refah seviyesi yüksek gelişmiş bir ülke olmak istiyorlarsa teknolojiye özellikle de iletişim teknolojilerine yatırım yapmalı” söylemi ortaya konulmuştur. (Daniel Lerner’in 1950 li yıllarda yaptığı çalışmalar örnek verilebilir) Böylece kapitalizm yeni bir açılım getirerek yeni bir sömürgecilik başlatır. Kapitalist şirketler tarafından üretilen radyo, televizyon, sinema ve uydu teknolojileri bu yeni sömürge politikası bağlamında diğer ülkelere satılır. (Türkiye’de televizyon yayıncılığı başlayacağı zaman bağışlanan siyah beyaz vericiler buna güzel bir örnektir.) Tabii teknolojiyi satın almanız yeterli değildir. Karşınıza bir başka sorun çıkar; içerik sorunu. Satın alınan bu iletişim teknolojilerinde içerik yayınlamanız gerekmektedir. Ancak içerik üretecek bilgi ve insan kaynağı bulunmamaktadır. Bu durumda yapılan şey teknolojinin satın alındığı ülkelerden içerik ve program formatı satın almaktır. Böylece önceki yüzyıl ekonomi odaklı olan sömürgecilik kültür odaklı bir sömürgeciliğe dönüşür.

Bu açıklamalarımızdan sonra Bill Gates’in 2015 yılında yaptığı TED konuşmasına dönebiliriz. Bir söylemde (konuşmada) söylenenler vardır, bir söylenmeyenler. Söylenenler aslında çıkarımlardır. Söylenmeyenlerse konuşmanın arka planını oluşturur ve bize konuşmacının esas niyetine dair daha çok ipucu verirler. Bill Gates, bir milyarderdir, bir yatırımcıdır, zenginliğini de bilgisayar ve iletişim teknolojileri alanına borçludur. Peki bu alana yatırım yapmış biri neden acaba TED’de 2000’li yıllardan itibaren ortaya çıkan virüs salgınları ve sağlık politikası üzerine konuşur? Konuşmasının bir yerinde ortaya çıkabilecek bir küresel salgının tahmini 3 trilyon dolara mal olacağını söylemektedir. Buradan anlıyoruz ki Bill Gates, servetini kaybetme korkusu yaşamaktadır. İkinci olarak artık bilgisayar ve iletişim teknolojileri pazar verilerine baktığımızda bu pazarın şiştiğini ve genişleme hızının çok düştüğünü görüyoruz. (2016 -2022 yılları trendi https://www.statista.com/statistics/946785/worldwide-ict-spending/, 2005 -2019 yılları arası ICT gelirleri,   https://www.researchgate.net/publication/324167731_Information_and_Communication_Technology_ICT_Industry_in_the_Fourth_Industrial_Revolution_Prospects_and_Challenges_for_Workers_in_Asia-Pacific/figures ) [1]

Bir yatırımcı olarak da Gates yeni yatırım alanları aramaktadır. Konuşmasından anladığımız odur ki, Gates yeni yatırım alanı olarak sağlık sektörünü seçmiştir ve küresel sağlık sektörünün içinde bulunduğu durumu özetleyerek, zenginlere bu sektöre yatırım tavsiyesinde bulunmaktadır.

Bu tavsiyeyi ayrıca kapitalizmin içinde bulunduğu kriz çerçevesinde de okumak gerekir. Gates, bilgisayar ve iletişim teknolojileri pazarında payı daralan, karı düşen üstünlüğünü kaybedebilecek kapitalist toplumlara ve girişimlere dünyanın geri kalanında üstün oldukları sağlık sistemlerine ve sağlık politikalarına yatırım yapmaları tavsiyesinde bulunmaktadır. Ve dikkat edilirse virüs salgınlarının ortaya çıktığı coğrafyalarda yoksulluk ve sefaleti ortadan kaldıracak bir öneri de bulunmamaktadır. Kapitalizmin mantığıyla da bu yaklaşımı uyumludur. Eğer yoksulluk ve sefaleti ortadan kaldıracak politikalar üretilirse karlarını maksimize edebilecekleri bir durum söz konusu olmayacaktır.

Son tahlilde şunu söyleyebiliriz. Evet COVID 19 la birlikte iş yapma biçimlerimiz, yaşam biçimlerimiz, devlete bakış açımız ve neoliberal politikalarla ilgili düşüncelerimiz değişmektedir. Ancak COVID 19’la daha sosyal bir devlete geçileceği düşüncesi açıkçası sorguya açıktır. COVID 19 aynı zamanda kapitalist düşünceyi bir şekilde sosyalist düşünceye yaklaştıran gig (paylaşım) ekonomisini (UBER, Airbnb vb.leri) daha çok etkilemiştir ve belki de bu paylaşım ekonomisi uygulamalarını ortadan kaldıracaktır. (Virüsün dokunma yoluyla, ortak yaşam alanında bulunma yoluyla vs. bulaştığı düşünülürse) Nihayetinde kapitalizm bugün kendine bir çıkış yolu bulmuştur ve önümüzdeki zamanda küresel sağlık sistemi oluşturmaya yönelik politikalar geliştirilecek, sermaye en çok bu alana yatırım yapacaktır. Ancak tüm bu uygulamalar sorun yaşandıktan sonrasına ilişkin olacaktır. Sorunların ortaya çıkışını önleyici politikalara kapitalizm doğası ve mantığı gereği eğilmeyecektir.

[1] Eğer bu verilere ben bugün ulaşabiliyorsam, Bill Gates vb . kişilerin sahip oldukları konumlar dolayısıyla bu verilere çok daha önce erişebildiklerini kabul etmek gerekir.

Yorum bırakın